GELENEKSEL EL SANATLARI NELERDİR?

Halıcılık : Isparta halıcılığı eski bir tarihe sahiptir. 12. yüzyıldan itibaren çok önemli Türkmen nüfusunu barındıran Isparta ve çevresinde, meşhur Türkmen halılarını dokuyarak, komşu ülkelere ihraç edebilen eski bir ticari dokuma geleneği bulunmaktadır.
19. yüzyıl sonuna kadar Isparta ve çevresinde yaşayan Türkmenler ve Hamitoğulları, Melli, Sarıkaralı, Sarıkeçili, Karakoyunlu gibi aşiretlerle sürdürülen mahalli ve geleneksel Isparta halıcılığı yüzyılın sonundan itibaren, İzmir’den başlayarak Manisa, Kula, Uşak ve Isparta’da en ücra köylere kadar nüfus eden Şark Halı kumpanyası siparişleri ile Avrupa’dan gelen modeller ve bunlara uygun renklerle geleneksel dokuma tarzında büyük bir kültür değişimine uğramıştır.
Isparta halı dokumacılığı, ilk defa 1891 yılında Babanzade Mustafa Zihni Paşa zamanında teşkilatlanarak köylere kadar yayıldığı görülmektedir. Ancak bu çalışma uzun ömürlü olmamıştır. Daha sonra Etirelizade Mehmet Efendi, doktor Bodasaki ve tarihçi Böcüzade Süleyman Sami, Cumhuriyet öncesi Isparta halıcılığını geliştiren ve bölgeye yerleştiren kişilerdir. Bu kişiler, Isparta’da sürgün bulunan Hacik Usta ile İzmir’de bulunan Isparta’lı Agapoğlu ve mahdumlarıyla ilişki kurarak, Isparta’da Şark Halı kumpanyasını kurmuştur. 1890′lı yıllardan 1930′lara kadar bölgede Şark Halı Kumpanyasının organizasyonu ile üreticilere yün ipi, boya ve desen verilerek, en ücra köylere kadar halıcılık götürülmüştür. Bu dönemde üretilen halıların desenleri ticari albeniye göre Uşak, Hereke, İran halılarından uyarlanmıştır. Üretilen halı desenlerine dokuyan kimseler halının desen kompozisyonlarına göre bir takım isimler vermişlerdir. Bunlar: Kandahar, Üzümlü, Saatli, Hançerli, Bademli, Şimşekli, Ağaçlı, Beşir, Elvan, Goblen, Goncalı, Çelenkli gibi isimlerdir.
Halıcılığın yaygınlaşmasıyla köylerde, evlerde, ıstar denilen halı tezgahları yapılarak kurulmuştur. Istar iki yassı tahtanın bir üst, bir alt tarafına takılan “top” denilen yuvarlak ağaçlarla yapılır. Genel olarak halı tezgahları iki cinse ayrılır:
1. Sarma Sabit Tezgahlar: Leventlerin eksen uçları girecek şekilde iki uçları delik olan iki yan tahtası ve alt top, üst top tabir edilen iki adet levendin montaj edilmiş diğer cihazlarının takılmış haline “Takım Tezgahı” denir. Çözgü toplar üzerine sarıldığı için ve hali dokunacak yere payandalarla çakılıp tespit edildiğinden dolayı “Sarma Sabit Tezgah” adı verilir.
2. Portatif Seyyar, Düz Tezgahlar: Bir yere çakılmayıp üzerinde çözgü ile istenildiği yere gezdirilebildiğinden adına “seyyar tezgah” denilmiştir. Sanayide çeşitli tiplerde profil ve saç demirlerden de yapılmaktadır.
Halı ipinin geleneksel metotlarla elde edildiği Ş.Karaağaç, Y.bademli, Aksu, Eğirdir ve Sütçüler’de yaşayan Yörük ve Türkmenler ilkbahar Mayıs ayında ve sonbahar Eylül ayında koyun yünlerini kırkıp yıkarlar. Yünler kurutulduktan sonra “yay” denilen aletle didiklenerek atılır. Ondan sonra kirmende eğrilir. Eğirme işini erkekler de yapar. Kirmende eğrilen ip “gelep” denilen yumak haline getirilir. Daha sonra suni ve kök boyalarla boyanır.
Başka bir ip elde etme şekli de kırkılan yün ya da pamuk “çark” denilen alette önce eğrilir. Bunun için pamuk ince çöplerle tüp biçimine getirilir ya da yün ise kollara takılan burma biçimine getirilir. 15-20 cm eninde yarım metre kadar genişlikte 6-7 tane ince tahtanın ortaları delinir. Sonra bir düzen içinde başka bir ağaca takılırlar. Ayrıştırılarak bir davul biçimine getirilip iplerle gerdirilir. Çevrilecek biçimde kolu da takıldıktan sonra iği de takılır, sonra ip eğirme işine geçilir. Buna “çark” denilir. Çarkta eğrilen ip iğ üzerinde yumak şeklinde olduğundan “ilgidir” denilen 50 cm kadar iki ucu oyuk bir ağaç üzerine aktarılır. Açıldığında bir daire oluşturacak olan ipler artık çile olmuştur. Çileler haşıllanır. “Haşıl” undan karılan bir maddedir. Çileler haşıl içine yatırılır. Böylece ipler, özleşmiş olur, sağlamlaşır, sonra kurumaya bırakılır. Ardından da “keceve” denilen basit aygıt ile “kargı”lardan hazırlanan toplulara takılır. Kirmende dokuma ipinin yanı sıra çuvalların, heybelerin, çadırların, çorapların, eşek ve develerin yularları ile kolonları bu aletle eğrilir. Eskiden dokuma ve diğer iplerin boyaması kök boyaları ile yapılırken, günümüzde suni boyamacılık yaygınlaşmıştır. Bunların hiçbirisini yapmayanlar iplik satış mağazalarından istedikleri halı ipini alırlar.
Çözgü dokunacak halının boyuna göre tespit edilir. Halı tezgahının alt ve üst tahtaları arasında halı boyunca birbirine paralel olarak çaprazlama gerilmiş ipliklere “çözgü” denilir. Çözgü halı boyundan 120 cm uzun tutulur. Yerdeki kalas ya da beton zemindeki deliklere dikine doksan derece boru demirleri geçirilir. Çözgü ipinin bir ucu demirin alt ucuna bağlanır. Yeterli mesafedeki diğer boru demire doğru iplik götürülür. Dönüşte çapraz olacak şekilde geri getirilir. İlk demire dolanıp tekrar geri götürülür. Böylece yeterli tel sağlanınca çözgü bitmiştir. Her iki ucuna çiti zincir örgüsü yapılır. Çaprazın bozulmaması için iplik geçirilerek bağlanır ve boru demirlerinden çıkarılıp bükülür, çözgü tamamlanmıştır. Tellerin aynı gerginlikte olmasına dikkat edilir.
Halı dokunurken çözgü ipliklerinin her çift teline belirli biçimde bağlanan ve yanyana gelerek sıralar oluşturan yün ipliğe “ilme” denilir. İki tip düğüm tarzı vardır. Tek bağlama; İran veya Sine düğümü, Çift bağlama; Türk veya Gördes düğümü. Isparta halılarında genel olarak 1 dm2′de 30-35, (1 m2′de 85800) düğüm olduğu görülür. İlme sıraları arasına ve halının enine paralel olarak geçirilen çözgü ile beraber halının zemin dokumasını oluşturan yün veya pamuk ipliğe “atkı” denilir. Düğüm uçlarının belli uzunluklarda kesilmesi “hav” olarak adlandırılırken halının iki veya dört kenarını çevreleyen desenli veya düz kısıma “bordür” denilmektedir. Bordürle çevrelenen orta kısma ise “orta” veya “zemin” denilir. Halının eni yönünde başlangıç ve bitim uçlarında ve saçakların dibinde çözgü ve atkı ipliklerinden oluşan zincir şeklinde olan dokuya “çiti” denir. Başlangıç ve bitim kısımlarında yapılan düz dokumaya “halı kilimi” denir. Halı bittikten sonra ilmeli kısmı korumak üzere halının iki başında 5-8 cm. genişliğinde desenli veya düz olarak dokunan kilim örgüsüne “toprakçalık” adı verilir.
İmalâttan dokunup gelen halıya “ham halı” denir. Ham halılar yıkanmak üzere yıkamahaneye getirilir. Uygun bir beton zemine sırtı yukarı gelecek şekilde serilir. Alevli pürüz lambası ve alev ütüsü yardımı ile pürüzler yakılır. Bir “gelberi” ile yanıklar kazınır. Hortumlar ile üzerine su tutulur. Alt ve üstüne uygun temizlik maddesi deterjan verilir. Gelberi ile geri götürülür, sonra kazınır ve yeniden bol su verilir. Üzerindeki temizlik maddesi arındırılıncaya kadar su tutulur. Bundan sonra kuruması için dışarı serilir. İlmeği yün olan halılar kırpımhaneye sevk edilir. Heleronik bıçaklı büyük kırpım makinalarından geçer. Hav tepesi kadife intizamında kesilir ve mamul halı olmuştur. Yıkanan halı şayet ipek halı ise sırt yani pürüz lambası ile hafif ütülenir. İlaç yıkama işi bittikten sonra halı önden ve arkadan buharlı ütülerle ütülenir. Hav bir tarafa yattığından ön taraftan bakılınca renkler koyu geri taraftan bakılınca renkler açık görülür. Halk dilinde bu halıya “yanar döner” denilir.
Isparta halılarına boyutlarına göre geleneksel adlar verilir. (40×40, 40×130) Paspas, (75×130) Seccade /Namazlık, (100×200) Divan/Arşın Çeyrek, (120×180, 120×210) Seccade, (80×300) Yolluk, (150×260) Kelle, (200×300) Taban, (250×350) Büyük Taban olarak adlandırılır. Parantez içindeki boyutların birimi cm. olup, birinci rakam eni, ikinci rakam boyu vermektedir.
Isparta halıları incelendiğinde, motiflerde genellikle bir hareketlilik ve sembolleşme görülmektedir. Isparta’nın simgesi haline gelen gül başta olmak üzere, genellikle çeşitli çiçek ve yapraklardan oluşan bitkisel bezemelerden seçilmektedir. İnsan, kelebek, kuş vb. hayvan figürlü bezemelerin, kandil, ibrik, şamdan gibi nesneli bezemelerin de halıyı çevreleyen bordürlerde düz ve çapraz düzenlemelerle yer aldığı görülmektedir.
Isparta halılarında, genel olarak Gülistan, Serpme, Kompozisyon, Osmanlı, Goblen, Çin, Üzümlü, Dönümlü, Köşegöbek gibi desenler kullanılmaktadır.
Isparta’da dokunan halılarda genellikle lâcivert, kiremit kırmızısı, cam göbeği mavi, kirli sarı, sarı-yeşil, yağ yeşili bejrengi tonları ile kırık beyaz kullanılmaktadır. Bu arada indrigo mavi ve genellikle motif kenarlarını güçlendiren siyaha yakın koyu kahve renklerine de sıkça rastlanmaktadır. Zemin renkleri, genellikle beyaz ve lâcivert ağırlıklıdır. Taban ve yolluk olarak dokunan düz renkli halılar da mevcuttur. Aynı karakterdeki motif ve bezemelerin beyaz veya lâcivert zeminde kullanıldığı da görülmektedir. Halılarda kullanılan motif, renk ve yüzey düzenlenmesinde yörenin tüm özelliklerin en güzel bir biçimde görmek mümkündür. Serbest gruplanan güller, menekşeler, mine çiçeklerden oluşan düzenlemelerde yıllardır değişmeyen Isparta imajını belirleyen halı örnekleri bugün pek çok evde odaları, salonları süslemektedir. Isparta halısının teknik, renk, motif ve kompozisyon özelliklerini taşıyan bir başka örnek de bordür zemin rengine zıt olmasına karşı, motiflerdeki rengi destekleyici güçlü bir renk ile bordür tamamlamaktadır.
Yörede, 2.250.000 m2′ye kadar çıkan Isparta Halısı üretimi günün şartlarına göre azalarak hemen hemen dokunmasından vazgeçilmiştir. Isparta halısı yerine piyasa talepleri doğrultusunda çeşitli tiplerde imalat yapılmakta olup, son senelerde Milâs halısı dokutulmaktadır.
Isparta’da el halılarını dokuyan üretici kişiler, özellikle il merkezinde bulunan Halı Sarayına Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri gelerek, ürettikleri halıları pazarlama imkanı bulabilmektedirler.
Yörede, küçük tezgahlarda dokunan minyatür el halıları da bulunmaktadır. Yarısı bitirilmiş şekilde dokunan bu halılar, halı tezgahı olan küçük ıstarlara yerleştirilerek, hediye mahiyetinde bazı halı satış mağazalarında satılmaktadır.

Kilim Dokumacılık : Kilimciliğin Isparta’da en yaygın olduğu yerler Yörük köyleridir. Bununla birlikte Türkmen köylerinde de kilim dokumalarına rastlanır. Kilim dokunan bu yörelerde heybe, çanta ve çuvallar da dokunduğu görülür. Ancak modern kullanım örtülerin yaygınlaşması ve kilim dokuyacak gençlerin bu işe rağbet ve emek çekmemesi gibi sebeplerden kilim dokuması giderek azalmaktadır. Kilim dokunan yörelerde, dokumayı daha çok otuz yaşın üzerindeki kadınlar yapmaktadır.
Dokunacak kilimin ipi yün ise aynı yukarıda halı ipinin elde edilmesindeki işlemler yapılır. Kıldan dokunan kilimlerin ipi ilkbaharda kırkılan keçilerin kilinin “tarak” denilen 25×60 cm. civarında bir tahtanın ucuna geçirilen, ucu sivri ince saç demirlerinde taraklanır, ayrışması yapılır. Yıkandıktan sonra yapılan bu işlemin arkasından keçi kılı kirmende eğrilip bükülmesi için kolda “burma” haline getirilir. Kendi ihtiyaçlarını karşılamak ya da çeyiz olarak değişik boyutta ve değişik kullanım amaçlı düz dokumalar üretilir.
Dokumalar dik, duvara dayalı şekilde kurulmuş, ıstar denilen tezgahlarda dokunur. Çözgünün hazırlanmasından sonra dardağan veya gürgen ağacından yapılan ahşap kirkitlerin yanı sıra sapı ahşap dişleri metal olan Isparta tipi kirkitler ile dokuma yapılır. Uygulanmak istenen motiflerin kaç çözgü teline yerleştirileceği yılların tecrübesi ile bilinmektedir. Dört çözgü teline “bir el”, on tanesine “bir çile” denmektedir. Namazlık boyutundaki bir dokuma için 4-5 çile yün ip harcanmaktadır. Çözgü dokumaların boyutuna göre toprağa karşılıklı olarak çakılan kamalar arasında düz olarak hazırlanır. Bir kişi çözgü ipini kamalara teker teker yerleştirirken diğer iki kişi de çözgü iplerinin dağılmaması için ayrı bir iplik yumağı ile zincir şeklinde çözgüleri birbirine birleştirerek örgü oluşturmaktadır. Hazırlanan çözgü ince çubuklar yardımı ile tezgaha takılır ve dokumaya geçiş hazırlıklarına başlanır. Dokumaların başlangıcında çiti yapılmamakta, kilim örgüsü 4-5 cm boyutunda ve “çubuklu” olarak adlandırılan 0,5 cm.lik renkli şeritlerden oluşur. Dokumanın bitiminde uzun kesilen çözgüler önce ikişer ikişer düğümlenerek çiti oluşturulur, sonra “top örüm” diye adlandırılan örgü şekliyle saçaklar örülür. Kilim örgüsü kısmında ipliklerden 6-7 çözgü teline düğüm atılır ve bu “toka” diye adlandırılır. Tokalara dokumaların kenar örgülerinde uzun bırakılmış düğümler olarak da rastlanır.
Yörede dokunan kilimler ilikli kilim, iliksiz çapraz kilim, eğri atkılı kilim ve sarma kontür teknikli kilimlerdir. Kilim dokumalarının enleri 100 cm, boyları 180 cm civarında değişir. Atkı yüzlü zemin üzerine sık motifli, bez ayağı zemin üzerine seyrek motifli cicim uygulamalarına da rastlanır. “Soyfana” olarak adlandırılan bu dokumalar eni 90 cm. boyu 250 cm tek kanat olarak üretilen, sonradan ortadan çadır dikişiyle dikilip çift kanat haline getirilen yer yaygılarıdır. Yastık (50×70 cm), heybe (40×40 cm), torba (35×35 cm) gibi uygulamalarda cicim tekniğinin tercih edildiği tespit edilmiştir. “Farda” ismini verdikleri yine çift kanat olarak üretilmiş kontürlü zili tekniği ile dokunmuş yer yaygılarına az da olsa rastlanır.
Yörede önceden kök boya ile boyama yapılırken günümüzde suni boyama tercih edilmektedir. Geçmişte karamık çalısından sarı, sarı ipin çivit ile boyanmasından yeşil, çivitten mavi, soğan kabuğu ile kök bitkisinden kırmızı ve ikinci sularından açık renk tonları, ceviz kabuğundan kahverengi elde edilirmiş. Ancak, günümüzde ise pazardan alınan iplerle dokumanın yapılması yaygınlaşmaktadır.
Yörük köylerinde dokumalar cenazelerde tabutların üzerine de sarılır ve bu dokuma daha sonra köyün camisine bırakılır. Düğünlerde, kız evinden gelin alınması sırasında atın üzerine, arabaların ön taraflarına torba, heybe, yastık boyutunda dokumalar asılmakta ve bunlar gelin alan kişiye; at ya da araba sahibine, hediye edilir.
Yörede, kilim motiflerine “yanış” denilmektedir. Kirtmeli Kilim, Toplu Namazlık, Kırmızı Namazlık, Taraklı, Kırmızı Taraklı, Koç Boynuzu, Alaylı dokumaların desenlerine göre aldıkları isimlerdir. Ayak (Çarpan Ayak), Keklik Ayağı, Sevdim Dolaştım, Çatak, Armut (Mihrap), Karga Burun, Kara Boğaz, Aklısu, Çolaksu, Ayna, Kuş (Oğlancık), Kurbağa, Top, Koç Boynuzu, Taraklı, Tavşan Topuğu, Eli Belinde, Balıklı Bıtırak, Karnı Yarık, Patlıcanlı, Çıngıllı, Cıynak, Halı Kapağı gibi yanışlar yöresel isimlendirme ile dokunan motiflerdir.
Köylerde dokuması yapılan diğer bir örgü de “çarpana”dır. Kare biçiminde bir kaç tahtacıktan ya da kalın meşinden yapılan çarpananın köşelerine birer delik delinir. Çözgü ipleri bu deliklerden geçilir. Dokunacak yassı ipin enine göre kare parça çoğaltılır. Bu karelerden biri aşağı, biri yukarı çekilerek ağacın geçeceği durum ortaya çıkarılır. “Kılıç” denilen tarakla argaç sıkıştırılarak istenilen yassı ip dokunmuş olur. Kare parçalar birbirine çarpıla çarpıla çalıştığı için buna “çarpana” adı verilmiştir. Çarpanada dokunan ipler öncelikle devenin havudunu, eşeğin palanını, atın eğerini hayvana bağlamada kullanılır. Bundan başka kadınların bellerine kuşandıkları, kemerler, kolonlar da çarpanada dokunur. Buna “olukma” denilir. Yassı, oluk gibi olduğu için bu adı almıştır.

El İşlemeleri (Oya ve Nakış): Yörede, kadınların geleneksel olarak yaptıkları el işlemeleri arasında oya işlemeleri yaygın bir durumdadır. Yöreye has olarak en çok çiçek motifleri işlenmektedir. Oyalar yapıldığı araçların isimlerine göre “iğne oyası”, “tığ oyası”, “firkete oyası”, “mekik oyası” olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca, kullanılan malzemeye göre de “boncuk oyası”, “mum oyası”, “iplik oyası” gibi adlar da verilir.
Isparta’da en yaygın olarak yapılan oya çeşidi tığ oyasıdır. Uluborlu İlçesi bu oyaların yapıldığı sanki bir merkez bölgedir. Tığ ve merserize iplikle yapılan oyaların her rengine rastlamak mümkündür. Özellikle kenarına dikilecek yazmalarla renk uyumu içerisinde olması düşünülerek yapılan oyaların motifleri erik, gül, gelinlik, patates çiçeği, karanfil, iğde çiçeği, çilek, yasemin, hercai menekşe, papatya, nar çiçeği, fındık çiçeği, maydanoz yaprağı, leylak, dut yaprağı, kardelen, kir menekşe, çarkı feleği, dalgan çiçeği, biberli, çoğunluğu oluşturmaktadır. Bununla birlikte serçe gözü, kaz ayağı, tavşan dudağı, kelebek, paket taşı, gökkuşağı, inci demeti, berber aynası, tintin ve kaşgöz motifleri de işlenir.
Görüldüğü gibi motiflerin çoğunluğunu çiçek, meyva, ağaç gibi bitkisel motifler oluşturmakla beraber hayvanların çeşitli özelliklerini belirten motiflere de rastlanır.
Genç kızların oyalı yazma hazırlamasının yanı sıra gelenek olarak oğlan evi tarafından da hazırlanmakta ve düğüne davet edilenlere hediye olarak verildiği de görülmektedir. Çeyiz için hazırlanan oyların satışa yönelik yapıldığı da olur.
Tığ oyalarının yanı sıra mekik oyaları, mekik ve naylon ip kullanılarak yapılır. Yörede mekik oyalarına yelpaze, top mekik, elti eltiye küstü, kuzulu koyun, mezar taşı gibi mahalli isimler verilir. Yörede az oranda iğne oyası da yapılmaktadır. Boncuk oyaları diğer oyalar gibi yazma kenarları için değil tülbent kenarı için hazırlanmaktadır. Subay sırması, Karnıkara, kaz ayağı, domates, kiraz, buzlu cam, kara dut gibi isimlendirilen çeşitleri vardır.
Yörede; özellikle Ş.Karaağaç ve Yalvaç İlçeleri’nde, geleneksel Türk işlemeleri yapıldığı görülmektedir. Ancak bunu yapanların hemen hemen çok azaldığı da tespit edilmiştir. Genç kızların bu işlemeleri bilmediği, elde olanların da anadan kıza sandık eşyası aktarımı ile yaşatıldığı görülür. Eskiden çeyiz geleneğinin bu işlemelere önemli ölçüde katkısı olduğu bilinmektedir. Düğünlerde işlemeli ev eşyalarının sergilenmesi ve sergilenen eşyalardaki işlemelerin gelin kız tarafından yapılmış olması büyük önem taşımıştır. Genç kızların bu geleneğe kendi el emeği, göz nuru ile katılması, boş zamanlarını değerlendirmesi ve gelecekteki yuvasına hazırlanması geleneksel davranış görünümündeydi.
Özellikle Ş.Karaağaç yöresinde geleneksel işleme iğnelerinden “pesent” yöresel adıyla “dilim iğne”, balık sırtı, sim bastı, civan kaşı, muşabak, düz, verev, yöresel adıyla “eğri” ve “doğru hesap iğneleri”, “kesme ajur”, “susma”, “tel kırma” uygulanmıştır. Bu iğneler; giyimlere ve çeşitli örtülere özellikle, peşkir, çevre ve kuşaklara uygulanmıştır. Motifler kenarlara “baş” adı verilen şekilde tek tek yerleştirilmiş ya da güvey çevresi olarak dört kenar tamamen işlenmiştir.
İşlemelerde geleneksel Türk nakışlarının tipik özellikleri görülmektedir. Desenlerde stilize, yani sadeleştirme uygulanmış, renklerde gölgeye yer verilmemiştir. Tek motif uygulamasında, her motif ayrı bir renkle işlenmiştir. “Sim bastı” adı ile yer yer verevine sarılmış sim kareler uygulanmıştır. Şekiller, leblebi, pelit yaprağı, cennet süpürgesi, sümbül, kazan kulpu, kahve şakı, fıstıklı yarım ay, takke, çömlekli, arpa, ağ (tırtıl), sarhoş yolu şaşırdı şeklinde adlandırılmıştır. Ayrıca İslâmiyet’te kutsal sayılan örümceğe de motifler arasında yer verildiği görülmektedir.

Keçecilik : Isparta ilinde keçeciliğin yapıldığı tek yer Yalvaç ilçesidir. Yalvaç’ta sayıları giderek azalan 8 tane keçe imalatçısı bulunmaktadır. Keçeden kepenek, yolluk, duvara asmak için minyatür keçeler, yelek gibi eşyalar yapılarak kullanılır. Hasırdan oluşan kalıbın (1.8×10 m) üzerine boyanmış şerit keçe şeklindeki parçalar ile “naaş/nakış” denilen motifler döşenir. Bu motiflerin üzerine şifon makinesinde atılmış kuzu yünleri “çırpı” denilen aletle serilir. Hasır kalıba döşenen yünlerin üzerine tas ve süpürge yardımıyla su serpildikten sonra hasır kalıp rulo şeklinde toplanır, iple sıkı sıkıya bağlanır ve tepme makinesine konulur. Tepme makinesi bunu 1 saat teper. Ham keçe haline gelen yünün kenarları pürçüklü olur. Bu pürçüklü kenarları düzeltmek için “Kapaklama” denilen bir işlem yapılır. Bunun için hasır kalıp açılır. Pürçüklü kenarlar tersine kıvrılarak, hasır kalıp tekrar rulo şeklinde toplanır ve iple bağlanır. Bu vaziyette hasır kalıp tekrar tepme makinasına konularak, 2 saat tepilir. Tepme makinasından çıkarılan hasır kalıp bu sefer pişirme makinasına konularak, en az 2-4 saat kaynamış su ile pişirilir. Pişirme işlemi bittikten sonra keçe kalıptan çıkarılarak kuruması için asılır.
Keçelerde kullanılan motifler koyungözü, kıvırma, tavan arası, üçleme, dörtleme, sığır sidiği, ayı kulağı gibi motiflerdir. Keçelerde kullanılan renkler genellikle siyah, mavi ve kırmızı renkleridir.

Semer-Saraç ve Nalbantçılık : Günümüzde, kitle ulaşım araç-gereçlerinin yaygınlaşması, tarım araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması gibi nedenler ile semer, saraç ve nal yapımı yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Yörede, özellikle Yalvaç ilçesinde sayıları giderek azalan 5 tane semer, 4 tane saraç ve 2 adet nal imalatçısı bulunmaktadır.

Minyatür At Arabası : Yalvaç ilçesinde minyatür at arabası yapan bir imalatçı bulunmaktadır. Modern hayat içinde kullanımı giderek kalkan at arabalarının minyatür hale getirilerek otel, lokanta, bahçe vb. gibi sivil mimari yapılarda dekoratif bir araç haline geldiği görülmektedir.
Yörede, geleneksel metotlarla halen yapılmaya devam eden yorgancılık, ayakkabı imalatçılığı, dericilik, bıçakçılık, kalaycılık, bakırcılık, çömlekçilik, sobacılık, demircilik gibi el sanatları-zanaatları da bulunmaktadır. Özellikle il merkezi ile Yalvaç ilçesinde deri işlemeciliği sanayileşmeye doğru giden zanaatlar arasındadır. Deriden çanta, kemer, anahtarlık, cüzdan, toka, sigaralık gibi malzemeler işlenerek yapılmaktadır. Bunun yanı sıra il merkezinde bulunan Ayakkabıcılar Sitesinde halen el ile ayakkabı imalatı yapılmaktadır.

Koşumculuk : Afyon’un kökü çok eskilere dayanan el sanatlarından biridir. Atların arabaya koşulması için gerekli olan amut, paldım, dizgin, şeker, ok kayışı, sırım gibi deri ürünlerinin yapımı ile uğraşan bir el sanatı dalıdır. Afyon’daki koşumcular, kasaplardan aldıkları manda(camız) derilerini şapladıktan sonra, kayış haline getirmekte ve daha sonra koşum eşyalarını yapmaktadır. Koşumların üzerine dökümden yapılmış saçak ve püsküller süs için konulmaktadır. Koşumculuğa olan ilgi bugün yok denecek kadar azdır.

At Arabacılığı : Koşumculuğa paralel olarak gelişmiş el sanatıdır. Şehirdeki çeşitli atölyelerden son derece sağlam ve özenle boyanarak, manzara resimleriyle süslü arabaları yapılmaktadır. Çevre illerde satışı yapılan at arabaları, yaylı tatar arabası, fayton olmak üzere çeşitli biçimlerde üretilmektedir. Yaylı arabalar genellikle tek atlı olarak yapılmakta ve tekerleklerine lastik kaplanmaktadır. Arabanın önünde ve arkasında sarsıntıyı önlemek amacıyla yaylar bulunmaktadır. Yaylı arabanın üzerine yapan kişinin adının yazılması gelenektir. Tatar arabası çift atlı olarak yapılır. Kasa dingil üzerine oturur ve tekerlekleri demirle kaplıdır. Bu yüzden çok sarsıcıdırlar. Faytonlar ise geçmiş zamanların lüks taşıt araçları olduğundan, alabildiğine süslü, ince, zarif ve hafiftirler. Çift atlıdır. Üzerine körüklü bir kaplama ile dilendiğinde açılabilecek bir şekilde yapılır. Boyadan başka pirinç çakma düğmelerle de süsleme zenginleştirilir.

Demircilik ve Bakırcılık: Eskiden çok önemli olmalarına rağmen bugün özelliklerini yitirmiş olan el sanatıdır. Endüstrileşme bu iki el sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Afyon’daki demirciler başlıca gecenez kapı zinciri, toka, fırdöndü, kaşağı, kullap, frank ve törpüsü, gem, hıltar, düğme gibi pek çok eşya yaparlar. Bakırcılarında üzerinde en çok çalıştığı eşyalar güğüm, kazan, tabak, tencere gibi çeşitlidir.

Yemencilik : Afyon yemenilerinin en büyük özelliği, kısa ve uzun yüzlü olarak dikilmesi, dikilip içinin dışına çevrilmesi ve kıyısından çevrilmesidir. (Dikilmesidir) İyi yapılmış yemen normal koşullarda yaz kış iki yıl giyilebilmektedir.

Hasır ve Boyra Örücülüğü : İlçemiz Yakasinek kasabası ve Taşköprü’de bazı yaşlı kişilerce hasır ve boyra örücülüğü yapılmaktadır. Hasır, daha çok Akşehir ve Eber göllerinde yetişen Kındıra adı verilen bir çeşit su bitkisinin işlenerek basit tezgahlarda dokunması ile halı ve kilim altlarına serilerek kullanılır. Boyra (kamış hasırı) Akşehir ve Eber göllerinde yetişen kamışın işlenmesinden sonra tezgahında örülerek, ahşap evlerin tavan kısımlarında üzerine atılacak talaş ve toprakların içlerine sızmasını önlemek için kullanıldığı gibi çeşitli yerlerde dekorasyon ve kamufle malzemesi olarak da kullanılmaktadır. Ancak, gelişen teknolojik yenilikler yukarıda anlattığımız hasır ve boyraya karşı olan ilginin azalmasına sebep olmuştur.

Mermercilik : Mermerler klasik billurlardan oluşmuş taşlardır. Bunlar kalkerlerin ve bazende dalomitik sıcaklı ve basınç etkisiyle değişikliğe(metamorfizm) uğraması sonunda meydana gelmişlerdir. Mermerlerin bileşimi kalsiyum karbonat ve pek azda kalsiyum ve magnezyum karbonattır.
Tarihi çok eskilere M.Ö.313 yılına rastlayan mermer ocakları Afyon’a 25 km. uzaklıkta bulunan İscehisar ilçesinde yoğunluk kazanmıştır. Miladi tarihlerde kullanılan bu mermer ocakları hala işletilmektedir. Eskiden ilkel metotlarla parçalanan taşlar, bugün modern araçlarla (elmas tellerle) kesilerek bloklar halinde çıkarılarak zaiyat önlenmiştir.
Antik çağlarda da çıkartılan mermerlerin; karayolu ile Efes antik kentine, oradan da gemiler ile Roma’ya taşındığı; Vatikan ve Roma’da bir çok yapıda kullanıldığı ve bu mermerlerin İscehisar’dan gittiği belgelenmiştir.
Mermercilik son yıllarda farkına varılmaya çalışılan, gelişen ülkemizde kullanım alışkanlığı ve yaygınlığı artan konumdadır.
Türk mermerinin içte ve dışta tanınmasıyla mimaride estetik ve tabi malzeme olarak kıymeti kavranmıştır. Turistik tesislerde çevre tanzimi, şehirlerde peyzaj mimari, anıt ve süslemecilikte kullanımıyla estetik kazandırmaktadır. Mermer yekpare kullanıldığı gibi bakır, alüminyum, metal, ahşap, çini, mozaik ve çelikle kullanımı sonucunda değişik şekilde de kullanıldığı yere otantik görünüş sağlamaktadır. Turizm sanayini etkilemekte ve aynı paralelde gelişmektedir.
Hediyelik eşya ve el sanatlarında ocak, lavabo, mutfak tezgahı, masa ve masa üstü sehpa (yuvarlak, oval, elips, dikdörtgen, kare asimetrik) , süs ve büro malzemesi, satranç takımı, abajur, aplik, avize, saksı, vazo, metalli ve metalsiz sigara küllüğü, şekerlik, fincan, likör takımı, çerçeveler, kurnalar ve daha çok çeşitli eşyalar üstün kabiliyetli ustalar eliyle şaheserler yapılmaktadır.
Afyon mermerinin tane çapları, damarları ve görünüşleri de yer yer değişiktir. Bu farklara göre taşlara beyaz, pamuk beyaz, beyaz sarı, pembe sarı, gri, menekşe, kaplanpostu, güvercin göğsü ve gök mermer gibi adlar verilmiştir. Bunlar arsında en çok işlenen cinsler Afyon kremi, Afyon sarısı, Afyon sumakisi, Afyon dumankiri, Afyon bulgurlusu ve kaplan postu çeşitleridir. Bacasız sanayi olarak adlandırılan mermer işlemeciliği her geçen gün gelişmekte, mermer sanayii dallarına bilinçli bir şekilde yatırım yapılmakta ve artık beyaz altının değeri daha iyi anlaşılmaktadır.

Örgücülük : İnsanların koyun yününü en ilkel biçimde kullandıkları çalışma alanı olan örgücülük de Afyon’da yaygın el sanatlarından biridir. Koyun yününü kirman, tarak, şiş, iğ gibi basit araçlar kullanılarak çorap, eldiven, kazak, içlik gibi eşyalar haline getirilir. Örülecek erkek çorabı olduğu zaman çoğunlukla düz örgü yada kendinden motifli örgü çeşitleri kullanılır. Çoraplar diz yüksekliğinde örülür. Kadın çorapları ise nakışlı olur. Renk renk motifler ve nakışlar zengin ve güzeldir. Çoraplar beş şişle örülür.

Dantel ve Oyalar : Kadınların boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları, süslemeye yönelik el sanatı ürünleridir. Danteller beyaz veya krem ip kullanılarak örülür. Motifler halinde tek tek örülüp birleştirilen veya bir bütün olarak örülen danteller, çarşaf, yastık, sandık örtüsü gibi eşyaların kenarlarına geçirildiği gibi, su takımı, oda takımı, sehpa örtüsü, karyola takımı, masa örtüsü olarak da yapılmaktadır. Bamyalar, yelpaze, örümcek, laleler, demiryolu, kaz bacağı, elti eltiye küstü, kaynana yumruğu, dantellerde kullanılan sayısız örneklerden bazılarıdır.
Oyalar; tığ, iğne, mekik, firkete gibi araçlarla örülür. Çok gösterişlidir. Renkli ipliklerle bazıları boncuklar ve pullar kullanılarak yapılan oyalar, tülbent ve yazma kenarlarına geçirilir. Oyalarda kullanılan örneklerden bazılarının adları şöyledir. Sarhoş bacağı, bülüç gözleri, karanfil, bademler, ortancalı, günlük oya, pul oya gibi.
Danteller ve oyalar kızların vazgeçilmez çeyiz eşyalarındandır. Afyon’da kız çocuklarının çeyizleri beşikteyken hazırlanmaya başlanır.

AHŞAP OYMACILIĞI
Anadolu’da Tunç Çağında bakır, kalay katılarak tuncun elde edilmesinden sonraki dönemlerde bakır, altın, gümüş gibi madenler de dövme ve dökme tekniğiyle işlenmişlerdir. En çok kullanılan maden bakırdır. Maden işçiliğinde dövme, telkari, kazıma (kalemkar), çekiç işi kakma, küftgani, savatlama, ajır kesme gibi teknikler kullanılmaktadır. Bakırın yanı sıra pirinç, altın, gümüş gibi metallerle yapılan el sanatları günümüzde üstün işçilik ve çeşitli tasarımlarla yaşatılmaya çalışılmaktadır. Günümüzde en çok kullanılan maden işleme olan bakır kalaylanarak mutfak eşyası yapımıyla geniş bir şekilde sürdürülmektedir. Barınma gereğinden doğan mimari, bölgelerin coğrafi koşullarına göre biçimlenmiş, çeşitlenmiştir. Buna bağlı olarak gelişen Ahşap işçiliği Anadolu’da Selçuklu döneminde gelişip, kendine özgü bir niteliğe ulaşmıştır. Selçuklu ve Beylikler dönemi ağaç eserler daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlar olup üstün işçilik içermişlerdir. Osmanlı döneminde sadeleşerek daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, kayık, rahle, Kur’an muhafazası gibi gündelik kullanım eşyaları ve pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, tavan, mihrap, minber, sanduka gibi mimari eserlerde uygulanmıştır.

Ağaç işçiliğinde kullanılan malzeme daha çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz ve gül ağacıdır. Kakma, boyama, kündekâriz, kabartma-oyma, kafes, kaplama, yakma gibi tekniklerle işlenen ahşap eşyalar günümüzde de kullanılmaktadır. Bu teknikler Zonguldak, Bitlis, Gaziantep, Bursa, İstanbul-Beykoz, Ordu gibi illerde halen devam eden hammaddesine göre değer kazanan baston ve asaların kullanımı yüzyıllar boyunca sürmüş, 19. yüzyılda yaygınlaşmıştır. Baston ve asaların sap kısımları; gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden, gövde kısımları ise gül, kiraz, abanoz, kızılcık, bambu, kamış vb. Ağaçlardan yapılmaktadır. Müzik aletleri yapımı eskiden beri devam etmektedir. Bu aletler ağaçlar, bitkiler ve hayvanların; deri, bağırsak, kıl, kemik ve boynuzlarından yararlanılarak yapılmaktadır. Telli, yaylı, nefesli, vurmalı çalgılar olarak gruplandırılmaktadır.

ÇİNİ SANATI
Mimariye bağlı olarak gelişen diğer bir sanat kolu da çini sanatıdır. Anadolu’ya Selçuklularla girmiştir. Figürlü sanat eserlerini kullanmaktan çekinmeyen Selçuklu sanatkarlar özellikle hayvan tasvirlerinde çok başarılı olmuşlardır. 14. yüzyılda İznik, 15. yüzyılda Kütahya, 17. yüzyılda Çanakkale’de başlayan seramik sanatı bu yörelerde kendilerine has renk, desen, form özellikleri ile Osmanlı Dönemi seramik ve çini sanatına yeni yorumlar getirmiştir. 14. – 19. yüzyıllar arası Türk çini ve seramik sanatı fevkalade yaratıcı işçiliği ile dünya çapında üne kavuşmuştur.

CAM İŞÇİLİĞİ
Anadolu uygarlıklarından elde edilen cam işçiliğinin en seçkin örnekleri günümüzde “cam”ın tarihi gelişimi konusuna ışık tutmaktadır. Çeşitli model ve formlarda vitray, Selçuklular döneminde geliştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’un fethiyle camcılığın merkezi bu kent olmuştur. Çeşm-i bülbül, Beykoz işi bu dönemden günümüze ulaşabilen tekniklerden bazılarıdır.

Anadolu’da camın ilk kez gözboncuğu olarak üretimi İzmir-Görece köyündeki ustalar tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu’nun her tarafında temelinde nazar inancı olan cam boncukları görmek mümkündür. Nazarlık yoluyla canlı veya nesneye yönelen bakışların dikkatinin başka bir nesneye yöneleceğine inanılır. Bu nedenle nazar boncuğundan yapılan nazarlıklar canlının veya nesnenin görünen bir yerine takılır.

SEPETÇİLİK
Günümüzde fonksiyonunu henüz kaybetmeyen sepetçilik atalardan öğrenildiği gibi halen; saz, söğüt ve fındık dallarından örülerek yapılmaktadır. Eşya, yiyecek vb. Taşıma amacından başka ev içi dekorasyonunda da kullanılmaya başlanmıştır.

Hayvancılıkla uğraşan kırsal kesimlerde yaygın olarak kullanılan keçe, çul ve ağaçtan yapılan semer kullanıldığı dönem boyunca geleneksel sanatların bir kolunu oluşturmuştur.

İŞLEME SANATI
El sanatlarımızın zarif örneklerinden olan oyalar; süslemek, süslenmek amacından başka taşıdıkları anlamlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde Anadolu’da tığ, iğne, mekik, firkete/filkete gibi araçlarla yapılan oyaların ya bordür ya da bir motif olarak tasarlanmış olanları, kullanılan araç doğrultusunda ve tekniklerine göre değişik adlar almaktadır. Bunlar; iğne, tığ, mekik, firkete/filkete, koza, yün, mum, boncuk ve kumaş artığı olarak sıralanabilir. Kastamonu, Konya, Elazığ, Bursa, Bitlis, Gaziantep, İzmir, Ankara, Bolu, Kahramanmaraş, Aydın, İçel, Tokat, Kütahya gibi şehirlerimizde daha yoğun olarak yapılmakta, ancak eski önemini kaybederek çeyiz sandıklarında varlığını korumaya çalışmaktadır. Geleneksel kıyafetlerle birlikte kullanılan oyalarımızın yanı sıra takılarda dikkat çekici aksesuarlardandır. Anadolu’da yaşamış tüm uygarlıklar değerli ve yarı değerli taşlarla metalle birlikte veya ayrı işleyerek sanatsal nitelikli eserler üretmişlerdir. Selçuklularla birlikte gelen değişik üslupların en nemlisi Türkmen takılarıdır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise imparatorluğun gelişimine paralel olarak mücevhercilik önem kazanmıştır.